Sign up with your email address to be the first to know about new products, VIP offers, blog features & more.

Büyük şirket mi, Startup mı?

clouds-italian-motor-scooter-4801-622x350
Sahi, böyle bir alternatifi düşünebilir misiniz? Üniversiteyi bitiriyorsunuz, tüm hayatınız önünüzde. Ufuklarda başedemeyeceğiniz bir sorun yok. Ve Türkiye’de ve yurtdışında ilk işiniz için başvurabileceğiniz sayısız muhteşem şirket var. Türkiye’de Garanti Bankası, Türk Hava Yolları veya Arçelik. Yabancı şirketlerde ise yelpaze öyle bir geniş ki: BMW, Google, McKinsey, Venture Capital şirketleri, Hedge fonları, Space X veya Tesla… Ben de yazarken gaza geliyorum.

 

 

 

Bir de kimsenin ismini duymadığı startup şirketleri var. Büyük hayalleri olan şirketler… Kurucuları kendilerine girişimci diyen bir kaç tip… Bazıları daha nasıl para kazanacağını daha sökmemiş. Diğerleri daha yolun o kadar başındaki, her gün yeni sürprizlere gebe… Aralarında palazlanmış startup şirketleri de var tabii. O kadar hızlı büyüyor ki… Bir yerlere gideceği şimdiden belli.
Ne yapardınız? Büyük şirket mi, startup mı?

– Babanıza sorarsanız, bir kaç hafta içinde büyük şirkette başlarsınız.

– Büyükbabanız iki alternatifi de beğenmeyip, devletten daha iyisi yoktur diyebilir

– En iyi arkadaşınıza sorsanız, o ne der acaba?

– Peki, hayat arkadaşınıza sorsanız? “Ay, evlenecektik aşkım, nereden çıktı bu startup” der mi? Veya, “aslanım benim, kesin startup’a gir” mi?

***

 

 

 

photo-1427348693976-99e4aca06bb9Bence çok kararsız kalabilirsiniz. Onun için yakın çevrenize bu soruyu sormayın. Sakın sormayın. Sorunun cevabı her zaman aile ve ilişki boyutlarını da cevaba dahil edecektir. Gidin uzak çevrenize sorun. Göreceksiniz, çok daha verimli cevaplar alacaksınız (ve bununla ilgili Malcolm Gladwell’in “The Tipping Point” kitabında “weak ties” hakkında yazdıklarını okuyun lütfen).
***
Kime sorup sormayacağınızı netlesştirdikten sonra, en baştaki soruya geri dönemlim: Büyük şirket mi, startup mı? Tercihiniz nedir?
***
Biraz geçmişe dalalım o zaman… 15-20 sene öncesine kadar startup seçeneğiniz yoktu. Yani şanslı kuşaktansınız. Maalesef bu sizin sorununuzu çözmüyor. Mesela 25-30 sene önce en baba iki meslek danışman veya yatırım bankacısı olmaktı. Bugün danışmanlık eskisi kadar olmasada hala iyi bir meslek olarak kabul ediliyor. Ama bankacılık, Lehman Brothers sağolsun, özellikle yurtdışında cazibesinden bir hayli yitirmiş durumda. “Wall Street” filminin o güzel dünyası artık geride kaldı.
***
Bugüne dönüyoruz: karar verdiniz mi? Büyük şirket mi, startup mı? Daha hangi bilgilere ihtiyacınız varki? Maaş bilgisine mi? Bence ikisi arasında ilk başta çok bir fark olmayacak. En azından öyle farzedelim. Ama maaş önemli dediğinizi duyuyorum. O zaman hemen en çok parayı veren şirkete gidin. Mesela silah üretimi, sigara şirketleri vs. Ah, birde mutluluk diye bir boyut var. Buna anlam veya yaptığınız işi sevmekte de diyoruz. Bunlar önemli mi? O zaman dünyayı değiştiren şirketler bulalım. Sanki startup tercihi şu an yükseliyor… Ama özel sağlık sigortası? Hayda, o nereden çıktı şimdi? O zaman yeniden büyük şirket düşünelim arkadaşlar. Bu gidiş gelişler de sürecin doğal bir parçası. Başladığınız güne kadar içinizdeki bir ses hep diğer alternatifin çiminin daha yeşil olduğunu söyleyecek (ama kararınız ne olursa olsun, öyle değil, ben söylemiş olayım).
***
Markafoni çok hızlı büyüyordu. Şirketi altı ay içinde Asmalımescit’teki ilk yerinden (Otto’nun üstü) Harbiyede 11 katlı bir yere taşımıştık. İlk 12 ayda çalışan sayısı 50 civarına yaklaşmıştı. İkinci sene ise 150-170 kişi kadar aramıza katıldı. Harbiye binamız 11 katlıydı ama dört kat yer seviyesinin altındaydı. Bu katlarda rutubet, küf, en aşağıda hatta farelerin gezdiği bir yerdi. Ama bugün orada calışmış Markafoni’cilere sorsanız, dünyanın en güzel ofisiydi diyebilecek kadar çok deli çıkabilir. Olay nerede çalışıldığı değildi, tamamiyle yazılan bir hikayenin bir parçası olmaktı. Gündüzünüz gecenize karışıyordu. Kim kimin sevgilisiydi bilinirdi. Kim kiminle kavgalı bilinirdi. Ne servis vardı ne başka  “kurumsal” bir güzellik. Harbiye’nin ilk zamanları düzenli bir anarşiydi. Ben bu yapıya bayılırdım.
***
O zaman doğru insanları bulmak ve onları Markafoni’de çalışmaya ikna etmek son derece zordu (herkes tam tersini zannediyor). İsim vermeden bir kaç tane anekdot paylaşmak istiyorum… (Hikayelerdeki başrol oyuncuları alınmasın lütfen):
En yukarı kattaki odamda bir aday oturuyor. Çok güvendiğim başka bir arkadaşımızın referansıyla buluşturulmuşuz. Bu arkadaş takım elbise ve kravat ile gelmiş. Sonradan bir Spartalıya dönüşecek bu arkadaşımız o gün kan ter içinde. Sıcaktan mı, kilodan mı, heyecandan mı, anlayabilmiş değilim. Ben ona bir görev teklif ediyorum… O ise Vodafone ve Markafoni arasında karar vermesi gerektiğini söylüyor. Bir kaç gün sonra arayıp, Markafoni’yi tercih ettiğini söylüyor. Sevincimden uçuyorum (ilk kez kurumsal bir şirket ile bizim arammızda biri lehimize bir tercih yapıyordu). Sonrasında senelerce beraber güzel işler çıkardık.
***
Bir başka hikaye ise şirket içi aşk hikayesi. Kısadan anlatmak gerekirse, erkek tarafı kız tarafına aşık oluyor. Bir aşk yaşıyorlar. Kız bir süre sonra evlenip yurt dışına gideceğim diyerek son noktayı koyuyor. Erkeğimiz depresyonlar geçiriyor ve sonunda kendini toparlaması için onu bir süre yurtdışına gönderiyoruz (bir startup’tık ama yurtdışına ilk açılan Türk internet şirketiydik). Döndüğünde yeniden normale benziyor. Buraya kadar ilginç birşey olmayabilir ama startup olunca, tüm şirketteki çalışanlar bu hikayenin en ince detayına kadar herşeye hakimdi. Sabahları kahvem geldiğinde, ilk konu bu olurdu: bizim Leyla ve ve Mecnun neler yaptı diye konuşurduk. Herkes konuşurdu. Bir onlar bunun farkında değildi sanırım.
***
Startup öyle bir yerki, bir gün siteyi yazan iki arkadaş odanıza gelip, “abi biz gidiyoruz, uzak diyarlara, Sülün Osman’ın peşinden” diyebiliyorlar. Birdenbire şirketin tüm dengeleri altüst oluyor. Yaşadığınız heyecan ve sıkıntı sizi yepyeni yerlere götürebiliyor. Bir iki insana bağımlılığının ne kadar riskli bir olay olduğunu hayat size ufak dokunuşlarla hatırlatmış oluyor (kendime not: bu hikayeyi birgün çok detaylı yazacağım).
***
Şirket yemeklerinin ve partilerinin hikayeleri olsun (Kumkapı yemeği acaba kaç gün konuşulmuştu), bir süre sonra çalışanların en sevdiği arkadaşlarını şirkete sürüklüye sürüklüye getirmeleri olsun… Gün geliyor, kendinizi son derece yoğun bir dünyanın içinde buluyorsunuz. Bu dünyadan sonra çıkanların bir bölümü girişimci olmuştur. Genelde biri dışında hepsinin başarılı olduğunu düşünüyorum. Çoğu başka şirketlerde çalışmaya başlamışlardır – ama bir daha bu kadar yoğun duygusal bir ortama girdiklerini düşünmüyorum.
***
Bu yukarıdaki hikayeler hoşunuza gitti mi? O zaman sizin yeriniz startup. Yukarıdaki hikayeler size garip geliyorsa, büyük bir şirkette başlamanız faydalı olabilir. Benim nacizane tavsiyem, kalbinizin sizi çağırdığı tarafa gitmeniz. O kadar değişik kriter varki. Analiz ederek bu ikilemin içinden çıkamayacaksınız. Bir startup’a bir şans verin ve oranın müziğiyle dans etmeye başlayın. Hoşunuza giderse, hayatınız boyunca unutmayacağınız bir deneyim ve bir dönem olacağından kuşkunuz olmasın. Eğer ama hoşunuza gitmezse, büyük şirketler biraz daha deneyimli birini işe almaktan mutluluk duyacağına emin olabilirsiniz.
***
set-the-world-on-fireHa, birde üçüncü bir opsiyon var tabii ki. Girişimci olmak. Eğer müziği çalan kişi siz olmak istiyorsanız, bu bence en heyecan verici opsiyon ama yazının odak noktası başka olduğundan, bu konuya girmedim.
***
Karar verdikçe, bana Twitter’dan bir mesaj atarsanız, sevinirim.
***
“Gezen kurt, aç kalmaz”
184 Responses
  • david
    Haziran 29, 2015

    English?