Girişimcilik Vakfı Ocak 2015’te 4 günlüğüne Tel Aviv’e gitti – bu gidişin amacı Girşimcilik Vakfı bursiyerlerini Tel Aviv’in start-up ekosistemiyle tanıstırmaktı. Neden Silikon Vadisi değil de, Tel Aviv diye sorabilirsiniz. En önemli nedeni 400 bin nufüslü bir şehrin 7.000 start-up’ı barındırması. Yani Istanbul’un %2.8 kadar nufüsü olan bir yerin, toplam Türkiye’nin 4-5 katı start-up’ı hayata geçirmiş olması. Aslında bunun neden böyle olduğunu anlamak için hep beraber gittik – ama öğrendiklerimiz bizim beklentilerimizin çok üstündeydi.
Önce turumuzdan bahsedeyim. Salı sabahı Istanbul’dan Tel Aviv’e uçtuk ve oradan önce Holocaust müzesine ve hemen arkasından Kudüse gittik. Kudüs bir film seti gibi bir şehir, en azından eski Kudüs. Gitmeyen herkese gidip görmelerini çok tavsiye ederim. Akşam Tel Aviv’e döndük ve akşam yemeğini Yossi Vardi ile beraber yedik. Yossi Vardi İsrael teknoloji dünyasının duayeni – ilk exit’ini ICQ ile 1998’de yapmış ve ondan sonra iki düzine exit’i var. Tüm ekosistemin bildiği ve saydığı biri. İsrail dışında da bilinirliği son derece yüksek. İki saat kadar soru cevap şeklinde bir yemek yedik. Bizim 40 bursiyer (Fellow 40) bol soru sordular ve Yossi herkese esprili bir şekilde cevapları verdi.Anlattıkları aynı zamanda 20 sene bir teknoloji girişimcisi anıları ve dersleriydi.
İkinci gün, Çarşamba, Google İsrail tarafından misafir edildik. Her Çarşamba Google İsrail ofisinde “Start-up Wednesday” başlığı altında girişimcilere açık ofis günü var. Doluyor mu derseniz, taşıyordu demek çok yerinde olacak. 50’den fazla girişimci oradaydı ve bizim programa ara verildiğinde hepimiz aralarında dolaşıp, ne konular hakkında çalıştıklarını soruyorduk.
Google bize tüm güne dağılmış bir program hazırlamıştı ve bizim tanışmayı istediğimiz start-up’ları birer sunum için davet etmişti: Similarweb, Waze veya Slick Login derken 7-8 tane start-up’ın kuruluş hikayesini dinledik. Hepsinin bir ortak noktası çok belirgindi: İstisnasız hepsi dünya pazarına yönelik kurulmuş ve hiç birinin İsrail’de başarılı olmak gibi bir düşünce yapısı yoktu. Bu konuya daha sonra detaylı değineceğim. İkinci gün güzel bir yemek ve Tel Aviv gecesiye noktalandı.
Üçüncü gün, perşembe, yeniden start-up’lar ile buluşmaya başladık. Bir önceki günden farkı bizim onlarla Google ofisinde değil, kendi ofislerinde buluşmamız oldu. Wix ile bulundukları binanın çatısında sohbet ettik. Bugün konuştuğumuz start-up’ların da odak noktası ine dünya pazarına yönelik çalışmalarıydı.
Perşembe akşamı kendimizi yine Tel Aviv’in uçsuz bucaksız gece hayatına teslim ettik.
Son gün, Cuma, ise erkenden İstanbul’a döndük. Normalde bir ülkeye girmek zor, çıkması kolaydır (örnek: ABD) ama İsrail’de bu tam tersi. Daha valizlerimizi teslim etmeden özel bir güvenlik kontrolünden geçiyorsunuz. Bu da bir hayli uzun ve detaylı bir kontröl. Ben daha önce böylesine rastlamamıştım. Şayet bir İsrail’e giderseniz, dönüşte 3 saat önceden havalimanına gitmekte fayda var.
Tel Aviv bana neler öğretti?
400 bin nufüslu bir şehirde 7 bin start-up‘ın olması, geçen sene toplam İsrail çıkışlı start-up’ların yaptığı toplam exit değerinin 14.3 Milyar Dolar (sadece 2014) olması. Hatta sadece Ocak 2015’te yapılan exit’lerin toplam değerinin 1 Milyar Dolar ettiği bir erden bahsediyoruz. Hangi sayıyı alırsanız alın, Türkiye ile kıyasladığımızda, biz maalesef çok geride kalıyoruz. Bu başarının arkasında ne var sorusu benim kafamı en çok kurcalayan soruydu. Bulduğum cevaplar şöyle: Öncelikle İsrail ve özellikle Tel Aviv finansman konusunda çok kuvvetli. Hem kendi ülkelerinde büyük Venture Capital şirketleri dahil olmak üzere, çok sayıda risk sermayesi veren kuruluş ve bireysel yatırımcı var. Eh, bu Almanya’da da var ve oradan bu kadar başarılı şirket çıkmıyor diyebiliriz. Ve bu doğru bir tespit olur. O zaman finansmanın dışındaki olaylara bir göz atmamız lazım: Başarılı rol modeli çok ama çok var. Bu ciddi bir fark yaratıyor – Biri başarılı olunca, arkasından 50 kişi girişimci olmak istiyor. Aslında bu Türkiye’de de böyle. Tek farkımız bizden çıkan başarılı rol modelleri çok daha ufak bir sayı. Rol modellerinin yanı sıra, bir girişimcilik kültürü var. Bu hayatın her kademesinde belli oluyor: Sayısız hızlandırıcı veya kuluçka merkezi var. Hatta Tel Aviv’de bir kütüphane tamamen girişimcilerin gidip çalışabileceği bir girişimcilik kütüphanesine dönüştürülmüş. Google ve sektörün diğer şirketleri kapılarını girişimcilere açıyorlar. Oradaki yetkililer girişimcilere zaman ayırıyorlar. Bu çok önemli. Mesela Türkiye’de bunun bu düzeyde olduğunu zannetmiyorum. Girişimcilik özellikle gençlerin bir kariyer alternatifi haline gelmiş. Örnek olarak MEET diye bir oluşumdan bahsetmek istiyorum. MIT ile beraber düzenlenen bir eğitim programı. Buraya eşit sayıda arap ve israilli gençler kabul ediliyor. Gençlerin yaşları 15-18 arası ve yaz kampı tarzından verilen bir eğitim. Bu eğitim bittiğinde bu gençlerin büyük bir bölümü bir girişimi ayağa kaldırmış oluyor (ve bunu arap veya israilli demeden orada tanıştığı arkadaşlarıyla yapıyor). Bu sadece bir örnek – hakikaten hayatın her yerinde girişimciliği destekleyen söylemler var. Sorduğum herkesten girişimciliğin aileleri tarafından da desteklendiği öğrendim. Yani artık aile ve toplum kültürlerinin bir parçası olmuş diyebiliriz. Dünya’da start-up merkezi olarak adlandırılan çok yeri gördüm ama girişimcilik kültürünün bu kadar el üstünde tutulduğu bir yer daha görmedim.
Tel Aviv coğrafi olarak Avrupa’nın merkezlerine uzak, gergin bir ortamda olan bir şehir. Ertesi gün her şeyin olabileceği bir coğrafya. İsrail genel olarak komşularıyla sorunlar da yaşıyor. Buna rağmen girişimcilik kültürünün orada bu kadar çok yeşermesi de ilginç. Ana nedenleri yukarıda bahsettiklerim olmakla beraber, bir boyutu daha var: Elinizdeki alternatifler. Yani 8 milyon insanın yaşadığı bir ülkedesiniz. Ülkeye yönelik girişimler yapsanız, muhtemelen sizi çok mutlu etmeyebilir. Böylece iç pazara yönelik girişimcilik fikirleri kuvvetli bir alternatif olmaktan çıkıyor. Bu da girişimcileri doğal olarak tüm Dünya’da talebi olabilecek projelere yönlendiriyor. Bu mesela Türkiye ile kıyasladığımızda, çok önemli bir fark. İsrail’den çıkan bir tane büyük eTicaret şirketi yok ama sayısız yüksek teknoloji şirketi var. Türkiye’de tam tersi diyebiliriz. Türkiye’deki büyük exitlerin çoğunun faaliyet alanı eTicaret. İç pazar kısıtlı olunca, doğal olarak Dünya’ya açılıyorsunuz. Birde başarılı rol modelleri ortaya çıkınca bunu yüzlerce girişimci deniyor. Bunu destekleyen başka bir veri ise İsrailli girişimcilerin kurduğu ve borsaya kayıtlı şirket sayısı: 70’in üzerinde NASDAQ’da halka açılmış şirket var. Türkiye’de bu sayı sıfır. Bizim de yeni projelerde global düşünmemiz gerekiyor…
Son olarak biraz Tel Aviv ve oradaki yaşam hakkında gördüklerimi paylaşmak istiyorum. Tel Aviv deniz kıyısında. Barcelona gibi çok güzel bir kumsalı var. Orada yürüyüş yaparken, sayısız gencin spor yaptığını izledim. Şehre çok sempatik ve güzel bir hava katıyor. Ulaşım kolay – hiç bir yerin uzak olduğunu düşünmüyorum. İstanbul’daki trafikten sonra, orası bana trafiksiz bir şehir gibi geldi. Çok geniş bir restoran yelpazesi var – damak tadı bence Türkiye’ye çok benziyor. Yediğimiz her şey çok lezzetliydi. Zaten şehrin genel havası bir Antakya gibi. Gece hayatı haftanın her günü var. Cafe’lerdeki, restoranlardaki ve özellikle gece kulüplerinde esen hava bu gecenin son geceleri olduğu yönünde. Eğlencesi bol bir şehir. Havası güzel. Girişimcilerin yaşamayı sevdiği tarzda bir şehir.
Tel Aviv hakkında Yusufcan, Canan ve Merve‘nin yazdıkları blog yazıları var. Orada kendi bakış açılarından çok güzel gözlemler ve değerlendirmeler bulabilirsiniz.
***
“Çok okuyan değil, çok gezen öğrenir”
67 Responses
E-Ticaret girişiminiz yurtiçine mi, dünyaya mı hitap etmeli? | Ümit Büyükyıldırım
Mart 19, 2015[…] yarısından daha düşük bir nüfusa sahip ve bu da yetersiz bir iç talep yaratıyor. Bu yüzden İsrail’deki girişimler her zaman dünyaya açılmayı hedefliyor. Bu strateji sonucunda da İsrail, bugüne kadar dünyaya hitap eden sayısız girişim […]